16 Mayıs 2018 Çarşamba

bergama tiyatro festivali'nden izlenimler...



türkiye'nin ilk opera rejisörü ve iksv istanbul müzik festivali'nin başlangıcından itibaren uzun yıllar direktörü olan aydın gün bir gazete röportajında söylemişti, bir rüyası vardı: batı anadolu'nun antik tiyatrolarında düzenlemecek büyük bir festival.
eren arıkan ve kabak&lin ekibi bu yıl aydın gün'ün rüyasını bir nebze olsa da hayata geçirdi: asklepion antik tiyatrosu'nu da kullanan bergama uluslararası tiyatro festivali 10-13 mayıs 2018 tarihlerinde gerçekleşti.
festivali son iki gününde takip ettim. sadece antik tiyatroyu ve çevresini kullanan işlerle değil, bergama'nın tamamını içine alan, kendisine dahil eden yaklaşımıyla festival bana büyük keyif verdi, gönlümde büyük bir yer edindi.

arasta'da püfür püfür esen rüzgarla yaprakları dalganan çınarın altında, kuş cıvıltıları ve tavla sesleri arasında kahvemi, çayımı içerken oyunlar (sen istanbul'dan daha güzelsin / bam & yaşamak mı zor çince mi? / mekan artı) seyretmek... oyundan önce yine arasta'da kumru yerken yan masaya efsanevi yunan rejisör theodoros terzopoulos'un gelip oturması, onunla merhaba'laşmak... 50 kişilik kapasitesi yüzünden kapısının önünde, içerideki kapalıgişe işi ayakta seyretmek pahasına heyecanlı, meraklı, güleryüzlü insanların uzun kuyruklar oluşturduğu kızıl avlu'dan kös kös geri dönmek... antik bir yunan tiyatrosunda antik bir yunan kahramandan esinlenen çağdaş bir yapımı (ajax, the maddness / attis tiyatrosu) seyrederken, oyunun sadece kırmızı ışığın kullanıldığı loş bir anında başımı kaldırıp yukarı bakınca tepemde yıldızlarla kaplı sonsuz gökyüzünü görmek... sokakta yürürken, istanbul sahnelerinden tanıdığım bir tiyatrocuyla karşılaşmak, selamlaşmak, ayaküstü konuşmak... rüzgarın deli gibi estiği antik bir kentin sokaklarında, delhizlerinde, sütunlarının arasında, çeşmesinin etrafında, tapınağının duvarında, agorasının merdivenlerinde güneşin batmasına yakın alacakaranlık bir vakitte sahnelenen bir yere-özgü işle (whispers / gastkollektiv) binyıllar öncesinden günümüze uzunan fısıltılara kulak vermek... yoldan, elini tuttuğu çocuğuyla birlikte geçenin kafasını çevirip dikkatini çekince, gelip yanıma oturduğu kasabanın meydanında dört palyaçonun sevimli hikayesine (catastrophe / copenhagen commedia school) dahil olmak... istanbul'un tiyatro hayatına büyük emekleri geçmiş bir hocayla oyunlarda ve akropolde karşılaşmak... çağdaş mimariye ve imkanlara sahip bir tiyatro salonunda; kah türkçe sözlerle sezen aksu şarkıları söyleyen bir alman tiyatrocu/şarkıcının doğu berlin'den bergama'ya uzanan hikayesini dinlemek (der kleine spatz vom bosporus / tuğsal moğul), kah almanya'da yabancı düşmanlığı nedeniyle katledilen türkiye asıllı insanların hikayelerine ortak olmak (NSU monologları / bühne für menschenrechte), kah iranlı bir koreografın kaligrafi estetiğinde günümüz orta doğu kadınının ve erkeğinin çıkmazlarını, dertlerini anlattığı dans gösterisine çarpılmak (bodytext / modjgan hashemian & maxim gorki theater studio R)...

bunlar benim iki günde yaşadıklarım, seyrettiklerim, yetişebildiklerim. bir de bu iki günde, ve diğer iki günde seyredemediklerim, yetişemediklerim var. başkalarının yaşamış, seyretmiş oldukları; atölyelere katılanların, söyleşilere panellere gidenlerin, 50 kişilik kapasiteli kızıl avlu'daki işlere girebilenlerin, sezen aksu şarkılarını alman aksanla söyleyen kız yerine faust'un hikayesini dinlemeyi seçenlerin, akropole gitmek yerine meddaha kulak verenlerin...


bergama tiyatro festivali geçtiğimiz haftasonumu şenlendirdi; en son 23 yıl önce ziyaret ettiğim bu etkileyici rum kasabasının sokaklarında, çarşısında, antik akropolün kalıntıları arasında tekrar dolaşmamı sağladı, kamusal alanda etrafımdaki insanlarla paylaşarak keyifle oyunlar seyretmeme vesile oldu, bir yerleşmenin tiyatroyla nasıl canlanacağına tanık etti beni. dahası, umudumu yeşertti.
umarım festival tek defalık kalmaz; devamı gelirse, ben her mayıs bir haftasonumu bergama'ya ayırırım, kesin bilgi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder