11 Ekim 2013 Cuma

NRW007 köln'ün yerleşik orkestrası gürzenich

 


üç ay geçireceğim köln’de ve köln’e trenle en fazla bir saat uzaklıktaki nordwestphalia (kuzeybatıfalya) şehirlerinde ilgimi çeken, istanbul’da kolay kolay değil, “hiç” dinleme fırsatım olamayacak yapıtların çalındığı, solistlerin çıktığı konserlere gitmeyi planlıyorum.
 
bunlardan ilki bu haftabaşında, kendine has mimarisiyle ilgi çekici kölner philarmonie’de gerçekleşen gürzenich-orchester köln’ün konseriydi.
adında şehir veya devlet, senfoni veya filarmoni ibarelerinin hiçbiri olmasa da, gürzenich-orchester köln kentin en eski topluluğu; 2013’de resmi olarak 125 yılını kutlamış ama kuruluşu 15. yüzyıla kadar iniyormuş. mahler, r.strauss gibi önemli isimler orkestrayı yönetmişler; bir çok yapıtlarının ilk çalınışı bu orkestrayla gerçekleşmiş.
orkestra aynı zamanda köln operası’nda da görev yapıyor; bizim istanbul devlet senfoni orkestrası ile istanbul devlet opera ve bale orkestrası’nın birarada olanı gibi bir şey.
sezonda belli sayıda konser veriyorlar; hepsi kölner philarmonie’de gerçekleşiyor; zaten orkestranın amblemi konser salonunun sıradışı oturma planını esas almış. bu arada, orkestranın abonman seyircisi sayısının 5000 olduğunu belirtmekte fayda var. her ne kadar almanya 2020/25’te yaşanacak “geleneksel konser seyircisinin kaybı ve yerine gelecek yeni nesillerin olmaması” sorunuyla nasıl başa çıkacağını bilemese de, şu andaki 5000 abonman gerçekten çok iyi bir sayı.
2003’den beri orkestranın genel sanat yönetmeni ve daimi şefi olan bu sezon sonunda bu görevlerden ayrılacak olan markus stenz salzburg festivali’nde berlin devlet operası’nda operalar yönetmiş önemli bir müzisyen.



gürzenich-orchester köln’ün konserlerinde çok ilginç bir uygulama var; hayran kaldım!
2005 yılından beri sürdürdükleri bu uygulama sayesinde; dinlediğiniz konserin canlı kaydını, konser bittikten yaklaşık 5 dakika sonra kabıyla, kapağıyla bir cd halinde satın alabiliyorsunuz: 12 avro. mp3’ü ise daha ucuz: 5.5 avro.
inanılmaz güzellikte bir anı; hele de şef ile solist imza vermeye de gelirse (ki benim gittiğim konserde geldiler), konser anınız bütünüyle tamamlanıyor.
biz seyirciler için güzel bir anı ancak bu durum icracılara büyük bir görev de yüklüyor kanımca; çünkü verdikleri konser havaya uçmuyor, kaydediliyor ve esas önemli olan, isteyen herkese saklaması için ulaşıyor; doğruları ve yanlışlarıyla..

benim gittiğim akşamda, sanırım istanbul’a da gelmiş olan genç alman piyanist lars vogt solistti; beethoven’ın 3. piyano konçertosu’nu yorumladı.
vogt ile stenz’in yorumları biraz abartılıydı, özellikle 3. bölümde.



konsere esas gitme nedenim ise ikinci yarıda; geçen yıl ani bir şekilde vefat eden çağdaş müziğin, özellikle de çağdaş müziktiyatrosunun önemli isimlerinden hans werner henze’nin bir senfonisinin çalınacak olmasıydı.
sanırım istanbul’da hiç henze dinlemedik, kolay kolay da dinleyemeyiz herhalde. almanya’da bile salonun tıklım tıklım dolu olmaması, beethoven’dan sonra hafifçe boşalması, hele de henze’nin senfonisinin bölümleri arasında da kaçanların olması; bir henze senfonisini istanbullulardan iyice uzaklaştıran “kritik” göstergeler.
çalınan henze’nin 7. senfonisi’ydi; öyle dinlenemeyecek, apar topar kaçılacak bir eser değildi; hatta oldukça etkili olduğunu söylemeliyim.
henze bir çok farklı çalgı kullanmış, çok sert ve gürültülü pasajlar olduğu gibi, ani sessizlikler veya tek bir piyano tuşunun çıkardığı sesin havada uzun süre kaldığı anlar yapıtın karakterini oluşturuyordu.
sanırım içinde 1-2 melodi barındırıyor diye stockhausen yapıtın prömiyeri sırasında konseri terk etmiş; köln’deki konserde terk edenlerin nedeni bu olmasa gerek..



konserin sürprizi ise programda adı açıklanmayan ve “3. akt” (3. perde) olarak belirtilen bir bestenin çalınmasıydı; çıkışta konser cd’sini esas bu yapıt için edindim: amerikalı besteci charles ives’ın 1906 yılında bestelediği dört flüt, bir trompet ve yaylı çalgılar orkestrası için “the unanswered question” (cevaplanmayan soru).
yapıtın ilginçliği icra sırasında hiç bir yaylı çalgıcının sahne üzerinde olmaması, trompetin görünmez bir yerde olması ve sahnede sadece dört flütçünün bulunması.
yaylı çalgıcılar zaten kendine has bir mimariye sahip olan konser salonunun en üst arka koridoruna ve orkestra arkası balkonlarına yerleştiler; bütün ışıklar söndürüldü.
sahne üzerinde olmayan (ve her biri birbirinden uzakta konumlanmış olan) yaylı çalgı orkestrası “evren”i temsil eden tek bir notayı büyük bir uyumla sanki tek bir nefesten çıkıyormuş gibi seslendirmeye başladı.
sonra bilmediğimiz, görmediğimiz bir yerden gelen esrarengiz trompet sesi doldurdu mekanı.
ne zaman sahne üzerindeki “insanlar/dünya” olarak flütler ses verdiler, sadece onlar biraz aydınlatıldı. flütler, trompet ile önce tatlı tatlı sohbet etmeye başladır sonra atışmaya..
8 dakikalık bu küçük bir mücevher gibi yapıt başladığı gibi evrenin sesinin hakimiyetiyle sonlandı.

denk geldim; sadece, kolay kolay dinleyemeyeceğim bir henze yapıtını dinlemiş olmadım, bir de üstüne, salonun sıradışı mimarisini kullanan sıradışı bir ives yapıtını da yaşantılamış oldum.


2 yorum:

  1. sevgili danzon, kesinlikle inanıyorum ki müzik, sahne sanatlarıyla ilgili uzman bir işin var. 3 ay yaşayacağın heyecanı sanalda olsa burada paylaşman benim için büyük bir kazanç ve keyif olacak. bu arada max raabe gibi ilginç bir müzisyeni bizlerle tanıştırdığın için teşekkürler. 2 gündür onu dinliyorum.
    İyi bayramlar!

    YanıtlaSil
  2. max raabe'yi sevdiğinize sevindim, gerçekten özel bir müzisyen bence..
    üç ayım içinki dileklerinize de çok teşekkür ederim :)
    size de iyi bir bayram ve bol seyahatler diliyorum..

    YanıtlaSil