26 Haziran 2011 Pazar

aspendos izlenimleri



yıllardır isterdim aspendos opera festivali'nde bir şeyler izlemek. valery gergiev kirov operasıyla geldiğinde, heinz spoerli zürih balesiyle "in den winden im nichts"i sahnelediğinde içim hop etmişti.
viyana filarmoni orkestrası'nı programda görünce, üstüne üstlük şef podyumunda zubin mehta, piyano taburesinde daniel barenboim'un olacağını öğrenince artık beni kimse durdurmazdı. antalya çevresinde yapmam gereken bir-iki akademik işimi de o tarihe göre ayarlayınca, yıllardır kurduğum düşü gerçekleştirebildim.




antalya'ya bir gün öncesinden varınca; hem (arabayı otoparkta nereye koymak lazım, yakında yemek yenecek yer var mı, oturma düzeni nasıldır, kapı kaçta açılır, açıldığında ne kadar kalabalık olur, bileti satılmayan arka halkaya oturulabilir mi gibi) organizasyona dair şeylere aşina olmak, hem de son olarak 22 yıl önce gezdiğim o benzersiz mekanda bir akşam daha geçirme fırsatını tepmedim ve 20 haziran akşamı, kötü olacağını bile bile beyhan murphy'nin istanbul 2010 avrupa kültür başkenti "himayesinde" sahnelediği "barbaros"a gittim.

yanılmayı isterdim ama olmadı: "barbaros" çok kötüydü! anlamsızdı, omurgasızdı, amaçsızdı.
üstüne üstlük, fiziki ölçüleriyle artık dans etmemesi gereken yakın zamanın istanbul balesi yıldızlarından bir balet bütün "haşmetiyle" baştan sona sahnede boy gösteriyordu! artık bu sanatçının bir balet için zamansız ve erken jübilesini yapıp, kendini bütünüyle son yıllarda yoğunlaştığı organizasyon işlerine vermesi lazım. yoksa kol indirip kaldırmakla, bale tarzında adım atmakla "bale-modern dans" olmuyor.




gelelim viyana filarmoni akşamına:
öncelikle; aspendos antik tiyatrosu başlıbaşına bir olay! o atmosferde bir etkinlik izlemek sıradışı ve büyüleyici bir deneyim!
ancak bir akşam önceki "barbaros" temsilinin gösterdiği üzere, eğer etkinliğin kalitesi iyi değilse, mekan istediği kadar mükemmel olsun, aldığınız zevk yarım kalıyor.
mekandan değil, topluluktan yola çıkarsam: viyana filarmoni'nin geçen yıl istanbul müzik festivali kapsamında sevimsiz, ölçeksiz ve herhangi bir akustik düzenlemesi olmayan haliç "kongre" merkezi'nde riccardo muti şefliğinde verdiği konser de yeterince etkileyici ve orkestra ile şefin ününü ve kalitesini bütünüyle gözler önüne serecek (pardon; kulaklarımızın içini dolduracak) seviyede değildi.

21 haziran 2011 akşamı aspendos antik tiyatrosu'ndaki viyana filarmoni konserinde ise; mekan, topluluk ve icra birleşti, kolay kolay tanık olunamayacak bir bütünlükle bizleri, üzerimizi kaplayan koyu mavi gökyüzünün parlak yıldızlarına ulaştırdı.

gerçi, beethoven'ın 3 numaralı piyano konçertosunu hariç tutarsam, program hiç de öyle, ılık bir yaz akşamında, antik tiyatronun etrafındaki tatil beldelerini doldurmuş yerli halk ve yerli-yabancı turistin zevkine göre, yani "hafif" ve "melodik" değildi.
millet, yılbaşı konserlerinden aşina olduğu ünlü orkestradan strauss valsleri dinlemeye meyilliydi. bu yüzden olmalı, orkestra konser sonunda tek bis parçası olarak vals çalarken seyirciler ne yapacaklarını şaşırdılar; valsi, yılbaşı konserlerini sonlandıran, seyircilerin de alkışla tempo tuttuğu radetzky marşıyla karıştırıp, alkışlamaya bile çalışanlar oldu; olmadığını "duya duya" pes etmeyip, bayağı da uğraştılar bu eşlik için!

ikinci yarının ve akşamın genelinin kallavi eseri; herkesin bildiği "johann" yerine, viyana valsinin hanedanı strauss'larla hiç ilgisi olmayan ve dünya genelinde keyfine ancak çok az bir zümrenin vardığı richard strauss'un programlı senfonik müzik yapıtlarından "don quixote" idi.
ne kadar mükemmel bir yorum da olsa, rahatsız taş sıraların üstünde, ayaklarınız önünüzde oturanların sırtına, arkada oturanlarınkinin de sizin sırtınıza kılpayı değdiği sıkışık bir ortamda, rüzgarın da kendini naza çektiği sıcak ve bunaltıcı bir akşamda "don quixote"ye sonuna kadar dayanmak bir kısım seyirci için bayağı zor oldu. zaten arada etraf biraz boşalmıştı, ikinci yarı sırasında da çıkışlar sürdü.

akşamın en etkileyici ve ortama da en mükemmelen uyan yapıtı daniel barenboim'un solistliğinde beethoven'ın 3. piyano konçertosuydu. bu piyanolu yapıtta aspendos'un mükemmel akustiğine tamamıyla şahit olduk.
barenboim beethoven'ı romantik tarafını öne çıkartarak yorumladıktan sonra gecenin romantizmini bis parçası olarak verdiği chopin'in noktürnüyle pekiştirdi; öyle büyüleyici bir 6-7 dakikaydı ki, ışıkları iyice loşlaştırılmış antik tiyatroda herkes suspus olmuş, etrafı sadece barenboim'un parmaklarından yükselen op.27 2 numaralı noktürn'ün tınıları sarmıştı.
aspendos seyahati sadece o dakikalar için bile değdi!




bir kaç söz de organizasyonla ilgili:
en başta rengin gökmen'i bu festivali kurduğu ve yıllardır belli bir kalitede devam ettirdiği için kutlamak lazım.
antik tiyatronun önünde seyyar satıcıların olmaması ve çevre beldelere bağırış çığırış dolmuş kalkmamasıyla (harbiye açıkhava'nın önünü hatırlamak yeterli), biletli sıralara yerleştirilen minderleriyle, genç güleryüzlü ve yardımsever yer göstericileriyle nezih ve düzgün bir ortam hazırlanmış. organizasyonu tebrik etmek lazım.

rengim gökmen geçen hafta içinde yaptığı açıklamada; sırf bu festival için ülkemize turist gelmesini amaçladıklarından ve bu nedenle, opera-baleye daha yatkın turist profilinden dolayı festivali sonbahara çekmek istediklerinden bahsetmiş.
opera-baleye daha yatkın, entellektüel seviyesi yüksek turiste opera-bale-konser seyrettirmek istiyorsanız; aspendos antik tiyatrosunun etkileyici skene'sinin altına led ışıkları yerleştirip de senfonik yapıtların bölüm aralarında ışığın rengini kırmızıdan eflatuna, maviden pembeye, sarıdan beyaza durmadan çevirmemeniz gerekir!
aynı anlamda; sahnenin önündeki eğimli yüzeye yansıttığınız festival reklamı da her bölüm arasında hareketlenip başka bir yazıya geçmemeli. bir klasik müzik etkinliğinde bunlar gerek sahnedeki müzisyenin gerekse de tiyatrodaki seyircinin dikkatini dağıtan unsurlardır!
ama tabii, yerli-yabancı fark etmeden seyircilerin çoğunluğu her bölüm arasında alkışlamışken benim takıldığım bu "arabesklikler", küçük detaylar olarak kalmakta!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder