21 Şubat 2011 Pazartesi

!f 10, izlenimler 2


pek bilinmeyen, ender ve ırsi bir hastalıktan muzdarip abi-kardeş. hikaye akıllı ama hafiften asi küçük kardeşe odaklanıyor; tom öyle seyircide ilk bakışta sempati ve şefkat duyguları uyandıracak bir başkahraman değil üstelik.
filmin neredeyse yüzde 90’ı iç mekanlarda, özellikle de hastanenin dar ve yapay aydınlatmalı koridorlarında, klostrofobik karantina odalarında, bir sürü tıbbi alet edevat dolu mekanlarında geçiyor. kamera ender olarak dışarı çıktığında ise güneşten eser yok; etraf aydınlık ama gökyüzü sadece açık gri bulutlarla kaplı.

böyle yazınca, film kağıt üzerinde kasvetli ve katlanılmaz duruyor, di mi; ama değil! daha ilk uzun metrajlısını çeken belçikalı hans von nuffel “oksijen” (adem)’de [emin değilim ama sanırım “adem” flemenkçe nefes anlamına geliyor ve bu ad filme daha çok yakışıyor] ilkgençliğini yaşayan başkahraman tom’un hayatıyla, hastalığıyla ve anne-babasından önce öleceğini biliyor olmasıyla başa çıkmaya çalışmasına ortak ediyor seyirciyi; tom’un derdi sizin derdiniz, tom’un aşkı sizin aşkınız, tom’un kankası sizin kankanız oluyor.

“oksijen” sakin ve sağlam adımlarla ilerleyen; kaçınılmaz yakınlıktaki ölüme her an hayatlarının içinde daha da yaklaştıklarını fark ederek yaşamak zorunda kalan insanların psikolojisine dair inceliklerle örülü etkileyici bir film. duygu sömürüsü yapmadan seyircisini duygusal anlamda oldukça zorlayan, maalesef sonuyla da seyircisine rahat bir soluk aldırmayan bir film “oksijen”.
salı, perşembe ve cuma istanbul’un farklı semtlerindeki if sinemalarında tekrarları var; samimiyetle tavsiye ederim.


kadın yönetmen debra granik’in “gerçeğin parçaları” (winter’s bone) sürpriz bir şekilde bu seneki oscar’lara en iyi film kategorisinde dahil oldu; malum ,bu kategoriye aday sayısını 10 çıkartmıştı akademi 1-2 yıl önce.

“gerçeğin parçaları” geçen senenin “frozen river”ıyla aynı sularda gezinen; polisiye bir hikaye üzerinden öteki amerika’yı; yoksul, gri, harap, bitap ve sefil amerika’yı anlatan bir film.
debra granik, amerika’nın kurulduğu ilk yıllarda “küçük ev”le simgeleşen masum, iyi niyetli ve dürüdt vatandaşlık, aile bağları, mutlu ve sağlıklı aile yuvası gibi kavramların günümüz amerika’sında “küçük ev”in geçtiği coğrafyaya benzer bir coğrafyada neye dönüştüğünü çarpıcı görüntülerle ortaya seriyor. bir tek; keşke tipik amerikan tarzı “mutlu son”u tercih etmemiş olsaymış.
yine de “gerçeğin parçaları” bir nevi henry fonda’lı “gazap üzümleri”nin 2010 versiyonu. altyazısı filmin üzerindeydi; demek ki izlemek için acele etmeye gerek yok, vizyon sırasını beklemek yeterli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder