30 Kasım 2010 Salı

“sweet mambo”, bir pina bausch başyapıtı



bir kere daha wuppertal’deydim. 2008 haziran’ında prömiyer gösterilerine biletim olduğu halde gidemediğim “sweet mambo”yu seyretmek üzere.
nasıl o sefer son dakikada iptal etmek zorunda kaldıysam seyahatimi, bu sefer de son dakikada karar verdim gitmeye. aslında planımda wuppertal’e 2011 ocak’ında balina kuyruklu, bol kar yağışlı “ten chi”yi seyretmek için kaçmak vardı. önceden açıklanan program değişip, ocak’taki “ten chi” iptal edilince, wuppertal kaçamağımı öne aldım; kısmet “sweet mambo”yaymış.



sweet mambo” pina bausch’un 2008 tarihli yapıtı. çıkış noktası ilginç.
pina bausch bu yapıtı, bir yıl önce (2007 tarihli) hindistan üzerine hazırladığı “bambo blues”da rol almayan 10 dansçısıyla, onlara “bambo blues”u oluştururken kullandığı soruları sorarak tasarlıyor. yani bir tür; “aynı sorularla ama farklı dansçılarla nasıl bir yapıt ortaya çıkar” denemesi.

seyirci olarak bu denemeyi en iyi şekilde yaşantılayabilmek için iki yapıtı arka arkaya izlemek lazım hiç kuşkusuz. ancak dünyada daha böyle bir imkan söz konusu olmadı; wuppertal’de bile.
ama benden duyurması; pina bausch’un en çok sevildiği ülkelerden portekiz’de 2011 mayıs’ında bu fırsat gerçekleşecek: porto kentinde iki yapıt arka arkaya sahnelenecek.

bambo blues”u 2007 mayıs’ında wuppertal’de seyretmiş ve izlenimlerimi “tiyatro tiyatro” dergisinde yayınlamıştım. “sweet mambo”ya gideceğim kesinleştikten sonra, bilinçli olarak “bambo blues” yazıma ve notlarıma bakmadım; onu bağımsız bir yapıt olarak seyretmek istedim.
ancak “sweet mambo”yu izlerken doğal olarak “bambo blues”u hatırlamadan edemedim. tabii, sahne tasarımlarının neredeyse aynı olmasının büyük rolü var bunda. ayrıca başka küçük benzerlikleri, aynı kaynaktan çıktığı ancak farklı yorumlandığı belli olan sahneleri fark ettim.
ancak esas; istanbul’a döndüp de, “sweet mambo” için tuttuğum notlar zihnimin ve defterimin bir kenarında, “bambo blues” yazımı okuyunca heyecanlandım. aynı sorulardan yola çıkan iki yapıt, evet birbirlerini kaçınılmaz olarak andırıyorlar ama özüne indiğinizde aslında bambaşka iki hali anlatıyorlar; ya da, en azından ben böyle yorumladım.

üç yıl önce “bambo blues”u gerçek dünya ile öte dünya arasında gidip gelen; fiziki gerçeklikten rüyâların gerçeküstü ve soyut âlemine savrulan bir yapıt olarak tanımlamışım.
sweet mambo” ise gerçek ile rüya arasında gidip gelinen değil; tam da rüyâ âleminin içinde; düş ile kabus arasında; arada bir yerde, eşikte duran bir yapıt bana göre.

hani akşamüstü gibi yatarsınız, şöyle kısa bir süre kestirmek için; tam uykuya dalamazsınız ama bir şeyler de görürsünüz ya; kabus değildir ama tekinsiz bir haldir; huzursuz olursunuz, ama uyanamaz, kendinize gelemezsiniz; sizi neyin huzursuz ettiğini de tanımlayamazsınız; terlemişsinizdir, ama bariz bir kaçma-kovalamaca veya absürd bir karşılaşma da değildir uykuda gördükleriniz; cinsellik içerir ama olağan ve apaçık değildir, üstü örtülüdür; ve sersem bir halde uyanırsınız; allak bullak olmuşsunuzdur, bir süre kendinize gelemezsiniz; bir yandan uyumak istersiniz, ama gerçek bir uyku; bir yandan da ya geri dönersem o ara hale diye tedirgin olur, ayılmaya çalışırsınız. işte bence, “sweet mambo”nun anlattığı durum, verdiği his böyle bir şey!



sweet mambo”: rüzgarda uçuşan kat kat beyaz tül perdeler ve 10 dansçı.
sahne tasarımı ve sahneleme olarak hiçbir gösterişi, hiçbir albenisi yok; “cam temizleyicisi”nin gül dağını, “nefes”in şelalesini, “vollmond”un yağmurunu, “nelken”in karanfillerini düşünün…
her pina bausch yapıtının olmazsa olmazı şaşırtıcı ve eğlenceli ilüzyonlar da yok; bedene rujla çizilen noktalar, yanıp sönen ampüller, başın üzerinde taşınan içi hava dolu torbalar yok.
pina bausch’un son yıllarda en kolay eleştirildiği yanı, “ilk dönem yapıtlarının karamsarlığı, gücü, öfkesi kalmadı, yumuşadı, neşe ve çoşku kazandı, hafifledi, yüzeyselleşti” de değil bu sefer; “cam temizleyicisi"nin havalara atılan güllerini, “masurco fogo” ve “agua”nın su oyunlarını, “nefes”in hamam sahnesini düşünün…

sweet mambo”yu seyredince bir şeyi fark ediyorsunuz. pina bausch’un wuppertal’de ortaya çıkardığı yapıtları, dünya kentleri üzerine hazırladıklarından daha güçlü ve daha yoğun.
coğrafi referanslar hem seyircide -eminim ki- hem de pina bausch’da belli beklentileri ve gerginlikleri beraberinde getiriyor. seyirci ister istemez referans verilen kente dair bir şeyler görmek istiyor, gördüklerini beğenmeyebiliyor, o kentle örtüştürmüyor; çünkü o bakış pina’nın bakışı, çünkü o yapıt o kenti pina’nın gözüyle anlatıyor.
wuppertal’de ortaya çıkan yapıtlarda ise hiçbir referans, kaynak yok; pina’nın ve dansçılarının kendileri dışında.
bu yapıtlar her şeyleriyle; hiçbir süsü, dikkat dağıtacak, göz alacak ögesi olmadan; pina’dan, sahne tasarımcısı peter pabst’dan ve dansçılardan “çıkıyor”.

sweet mambo” bir oda müziği gibi. (tercihen brahms’tan)
zaman zaman duru, zaman zaman fırtınalı. ama ne olursa olsun sade.
yoğun.
içerden.
çok çok derinlerde.
öze dair.
açık ve samimi.
ama aynı zamanda çok da kişisel; çok pina’ya ve dansçılarına “ait”.

belki abartılı gelecek ama, “sweet mambo” bence yeni bir “café müller”.
evet, bir başyapıt!

ve bu yüzden de anlatması, hakkında yazılması o kadar zor ki; ancak yaşantılanması lazım.
kendinizi atmanız lazım pina’nın dançılarının kollarına, girmeniz lazım sahne tasarımcısı peter pabst’ın rüzgarda uçuşan perdelerinin arasına… ruhunuzu, algınızı ve aklınızı özgür bırakıp teslim etmeniz lazım kendinizi pina’nın dünyasına…
sweet mambo”, sırrına ancak böyle vakıf olunabilecek; o da, bir pina bausch yapıtı ne kadar anlaşılabilirse o kadar; ancak o zaman sevilebilecek; öyle aşk veya tutkuyla falan değil, bütün gönülle sevilecek; ve uğruna gözyaşı dökülecek bir yapıt.



şimdilik bu kadar.
umarım yakın zamanda daha sakin bir kafayla, “sweet mambo” hakkında doğru düzgün bir izlenim yazısı kaleme alırım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder