17 Ağustos 2010 Salı

pina'nın sırları



jo ann endicott geçtiğimiz aylarda 60 yaşına bastı. 59’unun bitmesine az kala “die sieben todsünden”de, 60’ına yeni bastığında ise “kommt tanz mit mir”de kendisi için düşünülmüş başrolleri hala sahne üzerinde canlandırıyor ve seyirciyi büyülemeye devam ediyordu.
endicott, pina bausch’un wuppertal’de 1973 yılındaki ilk günden itibaren yanında ve o günden beridir de sahne üzerinde olan ender yolarkadaşlarından biri. sanırım pina bausch’un vefatından sonra, yukarda bahsettiğim daha önceden planlanmış gösterilerin bitmesiyle birlikte artık sahnelere veda etti.

endicott’un iki kitabı var, 10 yıl arayla yayınlanmış: 1999’da “ich bin eine anständige frau” (ben edepli bir kadınım) ve 2009’da “warten auf pina” (pina’yı beklemek). ikincisi şu günlerde elimde. ilkini beş sene önce okumuştum; geçenlerde, ikincisi postadan çıkmadan önce tekrar okudum.

yapıtları hakkında çok az konuşan, provalarına dansçıları dışında çok ender birilerini alan, özel hayatını afişe etmeyen pina bausch’un, topluluğundan birinin çıkıp da, kendi hayat hikayesini anlatan, ama -tahmin ve beklentileri boşa çıkarmayacak şekilde- daha çok, pina bausch ile olan ilişkisine ve doğal olarak wuppertal dans tiyatrosu’nun sahnearkasına dair bilgiler içeren bir kitap, sonra bununla yetinmeyip bir kitap daha yazması olağan bir şey değil. zaten kitapları okurken fark ediyorsunuz, yazsa yazsa ancak jo ann endicott yazabilir pina bausch ile olan geçmişini. endicott deli dolu, dışadönük, cesaretli , açıksözlü ve özgüven sahibi bir kadın.

mesela, endicott gibi, wuppertal’deki ilk dakikadan günümüze pina bausch’un yanında ve sahne üzerinde kalan diğer dansçı dominique mercy (pina’nın vefatının ardından topluluğun iki sanatsal yöneticisinden biri oldu) sanırım yazamazdı; nedeni, bir belgeselde pina’nın mercy hakkında söylediği sözlerde gizli bence: “mercy çok çekingen, içe dönük bir insan ve kendini, duygularını kolay kolay dışarıya açmıyor. onu bu kadar yıldır [hesapladım: 1973’ten belgeselin yapılış tarihi 2003’e tam 30 yıl] tanıyorum, hala beni şaşırtmaya devam ediyor, her çalışmada onun yeni, farklı bir tarafını keşfediyorum.

doğal olarak, endicott'un kitapları ne dedikodu içeriyor, ne de bilinmeyen sırları ifşa ediyor; endicott böyle biri olsa zaten bu kadar yıl pina bausch'un yanında kalamaz, son on yıldır onun asistanlığını yapamazdı.
ama, bu kitaplarda öyle detaylar, gündelik gözlemler, izlenimler ve yorumlar var ki; yapıtları hakkında konuşmayı tercih etmeyen, dışarıya karşı sakin, saygılı, alçakgönüllü ve hatta çekingen duran dans tiyatrosunun kraliçesinin içerde, yaratıcılığını konuşturduğu ve dünya çapında bir topluluğu yönettiği yerde nasıl davrandığına, nasıl “olduğuna” dair bol bol ipucu veriyor meraklısına. ve bu sayede okuyucunun gözünde -en azından benim gibi, onu biz sıradan insanların arasından daha yüksek bir seviyeye konumlandıran, neredeyse ona “tapan” hayranlarının gözünde- pina bausch’u insanlaştırıyor, “tanrı” katından yeryüzüne indiriyor.

anne linsel’in 2006 yılında çektiği belgeselde dansçılardan ruth amarante’nin pina bausch ile dansçıları arasındaki ilişkiyi bir tarif edişi var, daha önce burada paylaşmıştım, müthiş: “bu, basit bir iş ilişkisi değil, karşılıklı derin bir aşk ilişkisidir. her aşk ilişkisi gibi, bu ilişki de uç noktalarda mutlu ettiği gibi, zaman zaman acı da verir.”
aynı duyguyu endicott’un kitaplarını okurken de yoğun bir şekilde hissediyorsunuz; endicott bir satırda pina bausch’un yeteneklerini herkesin üstünde tutup onun emsalsizliğinden ve ona olan hayranlığından bahsederken, bir paragraf sonra müthiş şiddetli, neredeyse arkasından konuşur gibi, kızgın laflar sarf etmekten çekinmiyor. ve öyle “basit”, gündelik şeyler anlatıyor ki, okuyucu olarak siz de kızmadan edemiyorsunuz pina’ya.

2007'de pina bausch’un topluluğunda açık olan bir ofis işine (redaktör ve basılı materyal sorumlusu) başvuruda bulunduğumda, kendisine sonuçların belli olup olmadığını sorduğum koza hanım (o dönem koza tamdoğan pina bausch’un idari yöneticisiydi) e-mektubumu cevapladığında saat gece 11’e geliyordu ve yazdığına göre koza hanım hala ofiste çalışmaktaydı. cevabı, beni teselli etmekten öte, çok net bir yorum içeriyordu: “pina’nın oyunları dışardan bakıldığında her ne kadar duygusal görünse de, arka planda yapılan iş bir o kadar ağır ve profesyonel birikime dayanıyor.
belki de büyük sanatçı olmanın, kaliteyi hiçbir zaman düşürmemenin doğal sonucu, okuyunca bizi rahatsız eden ve endicott’un çoğunlukla kırıldığını fark ettiğimiz, karşısındakinin verebileceğinden daha çok almak isteyen, bencil tavırları pina’nın.
belki başka türlüsü de imkansız; başka türlü olsaydı belki bu kadar uzun süre başarıyla devam edemezdi pina; endicott’un kendisi de 60 yaşında hala sahneye çıkıyor olmazdı belki de. kimbilir…



niyetim fırsat buldukça endicott’un anlattıklarından alıntılar yaparak, almanca bilmeyen meraklılarıyla paylaşmak pina’nın “sırları”nı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder