4 Aralık 2009 Cuma

"kırıldığı yerden keskinleşen bir aşk yolculuğu"


çiseleyen yağmurun altında kayganlaşmış eğri büğrü dar sokaklardan kıvrıla kıvrıla vardığım garajistanbul dün akşam pek tenhaydı.
fuayede kulak kabarttığım sohbetten, az sayıdaki seyircinin çoğunun, yaratıcı ekibin eşi dostu olduğunu anladım. malum, türk seyircisi bilmediği -veya yeterince reklamı yapılmamış- mala ilgi göstermez.
“yeni opera” olarak tanımlanan bu gösteri seyircide, hem “opera” hem de üstelik “yeni” olması dolayısıyla, ilgiden ziyade uzak durma hissi uyandırmış olmalı.
18 yaş sınırıyla sahnelenen ve opera days rotterdam işbirliğiyle bir garajistanbulpro yapımı olarak sunulan "dar-ül love", bir travestinin aşkı ve yalnızlığı üzerine kurulu içeriğiyle en azından şehrin gey cemaatinin ilgisini çekebilirdi, ancak onlar da daha "aşk evi"ni keşfetmemişler olsa gerek..

“dar-ül love”ın el ilanında enfes bir kısa metin var, tam da gösterinin yazarı murat ipek’in kaleminden damlayacak kalitede:
“Dar-ül Love… kırıldığı yerden keskinleşen bir aşk yolculuğu.

Erkeğin erkeğe aşında herkesin rolü kayıp. Bir travesti zaman ve mekanını yitirmi şon rüyasının içinde sokakların biledği topuklarıyla karanlığın bilediği yalnızlığında yürüyor ölümüne doğru… ne kendinde izini sürdüğü kadın kadın, ne dokunduğunu sandığı erkek erkek…
ama ihanet aynı ihanet, nefret aynı nefret, ölüm aynı ölüm.

Dar-ül Love yalnızlık, yaşlanmak ve korkmak üzerine bir yeni opera.”


maalesef, gösteri, bu kısa metnin cazibesini taşımıyor. gerek içerik, gerek müzik tasarımı, gerekse sahneleme anlamında cesaretli, kalıpları yıkmaya soyunan bir deneme, ama sanki yeterince olgunlaş(a)mamış.

içerik cesur;
murat ipek’in, seyrettiğim diğer iki oyununda (“belkıs düştü kuyuya” ve “basit bir ev kazası”), komedi ile paketlediği -ve bu sayede hafifletmese, jiletlik derecede arabesk,- iç acıtıcı ve kesif yalnızlık temasını “dar-ül love”da bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş.
müzik tasarımı cesur;
kapsül’ün bestelediği new-age tarzında, güçlü atmosfer yaratan operatik şarkılar –aynı zamanda gösterinin tek oyuncusu olan- kontrtenor nuri harun ateş tarafından başarıyla seslendiriliyor.
sahneleme cesur;
gösterinin yönetmeni ve ışık-dekor-kostüm tasarımcısı ali cem köroğlu “azaltılmış” (öze indirgenmiş) malzeme, dozunda ışıklandırma ve minimal jestlerle etkili sahneler yaratmış.

peki, “dar-ül love”da olmayan/olmamış olan ne?
tam ne olduğunu söylemek güç; belki, yukardaki kısa metinde “hoş” duran ama bir sahne eserine aktarılmaya çalışılınca “fazlalaşan” içerik ve bağlam.
içerik:
hem “yalnızlık”, hem “yaşlanmak” hem “korkmak”! ben bunlardan sadece “yalnızlık”ı görebildim/hissedebildim sahnede, diğerleri katılmak istenmişse de sanki “sakil” kalmışlar.
bağlam:
hem “zamanda” hem “mekanda” yitiyor olmak; biri tercih edilebilir miydi; güncel olan kısımlar ekleme gibi duruyordu sanki.
sahnede anlatılanlar sadece keykubat zamanındaki olaylarla sınırlı kalsaydı, günümüzle bağlantı kurulması seyirciye (seyircinin hayalgücüne/zekasına) bırakılsaydı olamaz mıydı?
yoksa tabii ki şu cümle -ve barındırdığ anafikir- kendi içinde çok şık: “Bir travesti zaman ve mekanını yitirmiş son rüyasının içinde sokakların bilediği topuklarıyla karanlığın bilediği yalnızlığında yürüyor ölümüne doğru…”

herşeye rağmen; “dar-ül love” türkiye’de her zaman denk gelin(e)meyecek, cesur, farklı ve özenli bir sahne yapıtı! ve bu özellikleriyle de değerli ve önemli!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder