22 Haziran 2009 Pazartesi

yeni akropolis müzesi, atina








yılın en uzun günlerinin olduğu haftasonunda atina'da uzun yıllardır beklenen yeni akropolis müzesi nihayet açıldı.

ben geçen yaz atina'dayken sadece giriş katının küçük bir bölümü ücretsiz olarak ziyarete açılmıştı; müzenin şöyle bir havasını edinmek mümkün olmuştu.
nasıl istanbul'da kaliteli çağdaş mimari örneği yok gibiyse, atina'da da durum farklı değil. örneğin; son yıllarda inşa edilen bir "megaron konser ve kongre merkezi" var ki, evlere şenlik; boyutlar abartılı, ölçeksiz, devasa! detayalr kaba! fuayede, sanki arap şeyhlerinin saraylarından gelmiş hissi uyandıran altın renkli arabesk, devasa avizeler! merkezdeki büyük salonun iç dekorasyonu da bir felaket!
diyeceğim o ki; isviçreli "yıldız mimar" bernard tschumi tasarlamış olsa da, yeni akropolis müzesi de atina'nın diğer çağdaş yapıları gibi abartılı, ölçeksiz, kaba ve herşeyden önemlisi gereksiz yere "törensi" bir mimari anlayıştan nasibini almış!

müzenin dünden beri televizyonlara yansıyan görüntülerinden birinde sütunlu bir salon var [parthenon'un sütunlarından mı esinlenilmiş de bu kadar betonarme kolon yerleştirilmiş anlamadım; kaldı ki yunan tapınaklarında kolonlar dıştadır içte değil! müze bütünüyle havaya kaldırıldığı için -zira altında arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmış antik kent yerleşimleri var- strüktürel açıdan bu kadar kolona ihtiyaç duyulmuş olabilir, ancak bu sefer de mekan "kolon tarlası"na dönüşmüş!]; sanırım burası heykeller galerisi, ancak burada sanki heykeller sergilenmiyor da "kalabalık" ediyorlar!

geçen yaz müzenin fuayesinde bir video gösterimi yapılıyordu; sözsüz, sadece müzikli, 5 dakikada bir dönen kısa bir film müzenin o günlere nasıl geldiğini anlatıyordu.
kanımca, yeni akropolis müzesi'nin esas ruhu o filmdeydi: tonlarca ağırlıktaki antik sanat eserlerinin akropolis'in tepesinden akropolis'in eteğine nasıl bir özen ve titizlikle taşındığını seyrettiğinizde yunanlıların tarihlerine duydukları saygıyı herşeyin (çağdaş mimarinin bile) üstünde tuttuklarını görmek ve anlamak mümkündü. doğal olarak vinçlerin tarama alanı kısıtlı olduğundan akropolis eteklerine üç devasa vinç kurulmuş, yukarda paketlenen her bir eser sırasıyla bu üç vinç yardımıyla aşağıya indirilmişti. bu taşınma sahneleri, insanın tüylerini ürpertecek güzellikteydi...

bu noktada insan şunu düşünmeden edemiyor: bir millet tarihi değerlerine bu kadar gerçek bir heyecan ve özenle sarılıyorsa, bırakın kentlerinde de heyecan verici çağdaş mimarlık örnekleri olmayıversin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder