5 Nisan 2009 Pazar

film festivali 28 - izlenimler 2: doğulu aşık ile batılı asi

öğlen seansında sergei paradjanov'un "ashuk-garibi" (aşık garib)'i çarptı geçti üzerimizden; sinemayı terk edenler de çoktu, bu çarpıcı filmden hayranlıkla ayrılanlar da. ben ikinci gruba dahilim.
"aşık garip" meğer 20 sene önceki festivalde yarışmalı bölümde oynamış ve ödül almış; o zaman seyretseydim belki bugünkü yolunu şaşırmışlar gibi sonuna kadar dayanamazdım, ya da bu filmi 18 yaşında seyretmiş biri olarak şimdi olduğumdan farklı bir yerde olurdum. evet, "aşık garip" tam da öyle; "bir film seyrettim hayatım değişti" denecek türden bir deneyim sunuyor!
bambaşka bir film; yaratıcı, çılgın, kural tanımaz, özgür!
kafkas bölgesinin folklorik kültürü bütünüyle sinmişti filme. ama sadece onunla yetinmemişti paradjanov; iran minyatürleri, ilkel duvar resimleri, antik tragedyalar, çin tiyatrosu, ortaoyunu, etnografik objeler, taş oyuntular, figüratif tablolar.. kafkasya'ya komşu ne kadar kültür varsa, hepsinden bir şeyler katmış sinemasına. hem de büyülü, masalsı, naif bir şekilde... "aşık garip" anlatılması zor, kesinlikle seyredilmesi gereken olağanüstü bir film.
paradjanov sıradışı bir yönetmen; bir an önce bir yerlerden diğer filmlerini de bulmalı!

öğleden sonra ise, günün ikinci tokadını yedik: "milk".
kanımca, "milk" festival'de yanlış yerde; onun da "asiler, azizler, aşıklar" bölümüne yerleştirilmesi gerekirdi; değil mi ki harvey milk her üçü: hem asi, hem aziz, hem de aşık!
aslında, filme sinemasal açıdan bakarsanız; fazlaca "amerikan"!
maalesef, amerikan sinema endüstrisinin çok iyi örneklerini verdiği herhangi bir "başarı öyküsü" veya "suikast hikayesi" kalıplarının ötesine geçemiyor.
usta yönetmen gus van sant tercihini, "elephant" gibi sinema sanatını yenileyen filmlerindense, seyirciyi geleneksel anlatımla avucunun içine alan "good will hunting" gibi filmlerinden yana kullanmış. belki de, yerinde bir karar; günümüzde bile çoğu seyirci için ayrıksı kaçabilecek bir karakteri ancak bildik/geleneksel sinema sayesinde yabancılaşmaktan kurtarabilirdi. öyle de olmuş; filmin sonunda emek'in koltuklarından çokça burun çekme sesi geliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder