25 Mart 2009 Çarşamba

"sonbahar" gelmeden...

"hunger" (açlık), "sonbahar"ın başladığı yerde bitiyor. zaten bu yüzden "sonbahar"ın yapımcıları bizzat "açlık"ı ithal edip vizyona sokmuşlar. iki filmin duruşu bu kadar mı paralel olabilir; aynı nefesi alıp veren, benzer şeyleri hayal eden, benzer direnişleri gösteren, aynı acıyı hisseden...

"açlık"ın süre, denge ve içerik olarak tam merkezinde duran upuzun bir sahnesi var; uğur vardan 22 dakika sürdüğünü yazmış. filmin içerik olarak en geveze, biçim olaraksa en sade kısmı; bir masanın iki tarafında oturan iki kişi konuşuyorlar, açlık orucunu tartışıyorlar. sahnenin uzun bir kısmı tek çekim; ışık karşıdan geliyor, profilini gördüğümüz oyuncuların yüzleri kendi gölgelerinde kalıyor. her açıdan nefeskesici bir sahne!

sinema tarihinde yüzlerce hapishane filmi, onlarca da ira filmi olsa gerek; buna rağmen steve mcquenn "açlık" ile anlatılacak yeni şeyler bulmuş, yeni anlatma biçimleri yaratmış.
"açlık" taptaze, etkileyici, sert ve vurucu; her şeyi anlatmıyor, azaltıyor, boşluklar yaratıyor, aralarını doldurmayı seyirciye bırakıyor.
tevekkeli değil, aldığı onca ödül arasında cannes'da ilk filmlere verilen "camera d'or"un olması!

1 yorum:

  1. Gerçeğin peşinde olmak sizi özgür kılar, hiçbir zaman ulaşamasanız bile.
    Clarence Darrow

    Filmi seyrederken F tipi cezaevleri sebebiyle tutulan ölüm orucu aklıma geldi; insanların kayıtsızlığı, ardında bunca acı, irade varken konunun "gazeteden bir haber" gibi anılışı, haberlerin altına yazılabilen sözümona bilgece çıkarımlar… çekilen acılardan ne kadar uzağa düşüyor bunlar oysa.. ("başkasının acısı" çukuru..).

    Diğer yandan ölüm orucu, -en çok da o uzuuun sahnede “kendini gerçeğe, gerçeğine ait kılmanın iddialı bir çabası” olarak sunuluşu sebebiyle- Goethe’nin “ancak gerçeğin peşinde olanlar sonsuzluğa mal olabilirler” sözünü hatırlatıp durdu.

    YanıtlaSil